The Shining’in 43 Yıl Önce Çekilmiş Olmasına Rağmen En İyi Korku Filmleri Arasında Yer Almasının Nedenleri

1980 yılında ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından yönetilen The Shining, sinemaseverler tarafından en akıcı korku filmlerinin ortasında yerini alıyor.

Mükemmeliyetçiliğiyle tanınan ve bu nedenle çalışılması oldukça zor olan ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından çekilen bu sinematik diyaloglar, zekice yerleştirilmiş sahneler, oyunculuk, dekor ve mekan kullanımı izleyenlerin beğenisini kazanır ve sinemadaki yerini alır. kült sinemaların ortasında.

Film, kışın gözlerden uzak bir otele bakmak için giden bir aileyi konu alıyor.

Otelle ilgilenmek için gittikleri yerde ailenin küçük çocuğu otelde yalnız olmadıklarını ve doğaüstü varlıkların olduğunu fark eder. Ailenin babası Jack, bir süre sonra doğaüstü varlıkların eline geçer ve yavaş yavaş aklını kaybeder.

Film, konusu, tekniği ve sinematografisinin yanı sıra üstün oyunculuk performanslarıyla bugün de sevgi ve hayranlıkla izlenmeye devam ediyor.

Filmin başrollerini Jack Nicholson ve Shelley Duvall paylaşıyor. Sinemadaki tüm oyuncular rollerinde çok iyi giyinmişler. Hatta filmin başrollerinden Shelley Duvall, sette Jack Nicholson’dan bir süre sonra gerçekten korkmaya başladığını belirtiyor.

Kubrick’in filmdeki balta sahnesini 127 kez çektiği biliniyor ve oldukça titiz ve tekrarlayıcı bir şekilde çalışan yönetmen, iyi bir film çekmiş olsa da seti oyuncular için tam bir kabusa çevirmişti. Her detayının düşünüldüğü film bu sayede başarılı olsa da The Shining’in çekim süreci settekiler için oldukça zor geçti.

Kubrick’in defalarca tekrarladığı sahneler Jack Nicholson’ı daha psikopat bir yerden oynamaya iterken, Shelley Duvall aylardır hastaydı, saçları dökülüyordu ve hem fiziksel hem de zihinsel olarak yıpranmıştı.

Yani hem yapım ekibinin hem de oyuncuların kendilerini feda ettikleri bu sinemanın başarısı illa ki şans eseri değil.

Filmin çekim aşaması da anlaşılacağı üzere oldukça sıkıntılı geçmiş. Sette Jack Nicholson rolünün benimsenmesi, Kubrick’in sürekli senaryoyu değiştirmesi ve baskıcı yönetmenliği ve Shelley Duvall’ın psikolojik çöküntüsü, hepsi zorlu bir çekim aşamasının örnekleridir.

Kubrick’in filmografisinde en popüler ve başarılı sinemaların ortasında yerini alan The Shining, hem yönetmenin titizliği ve her detayın tekrarı hem de sinematografik olarak ilk kez etkisini günümüzde de sürdürüyor.

Stephen King’in romanından uyarlanan sinema, kitabın yazarı King tarafından hiçbir zaman beğenilmemiş ve sinema hakkında hep nefret dolu sözler sarf etmiştir. Kubrick sinemaya yeni açılımlar ve anlamlar getirdiği için bu durum kitabın yazarı için pek de iyi gitmiyor.

Bir kitap birebir uyarlanacaksa hiç uyarlanmaması gerektiğini savunan Kubrik, kitabı olduğu gibi değil, kendi istediği gibi uyarlıyor.

Bu da elbette sinemanın günümüzde de aynı etkiyle sevilmesini sağlamıştır. Aslında, çoğu kişi kitabı iyi bilinen bir korku kitabı olarak görüyor, ancak sinema bir başyapıt.

Kitabın orijinalinde kötülüğün kaynağı mekan yani oteldir ama Kubrick bu durumu uyarlarken kötülüğü baba üzerinden idare eder.

Filmdeki değişikliklerin ardından Stephen King 1997 yılında The Shining adlı üç bölümlük, üç bölümlük küçük bir dizi yazıp çekmiştir. Ancak dizinin Kubrick tarafından çekilen uyarlaması sinemanın gölgesinde kalmaktan öteye gidemez. .

Filmin başında Kubrick, kitaptakinden farklı olarak ailenin içinde bulunduğu arabanın rengini kırmızı değil sarı kullanıyor ve aile yoldayken kırmızı bir arabanın çarptığı gösteriliyor. .

Yönetmen burada sinemanın kitaptaki gibi olmayacağını belirtiyor. Birçokları için sinema, en iyi uyarlama olan ve yepyeni kitaptan daha keyifli olan bir imalat konumundadır.

Filmin günümüzde hala en güçlünün ortasında olmasının sebeplerinden biri de Kubrick’in film boyunca sakladığı semboller ve bu işaretlerden ortaya çıkan komplo teorileridir.

Kubrick hakkındaki ‘aya iniş görüntülerini çeken kişi’ komplo teorisi pek çok kişi tarafından biliniyor. Amerika’nın aya inişinin geçersiz olduğuna ve bu görüntüleri çekenin Kubrick olduğuna dair teoriler var. Çocuğun sinemadaki bu sahnede giydiği süveter, komplo teorisine ilgi duyanlar tarafından çokça tartışılan bir konu oldu.

Oyuncuları taciz etmesiyle tanınan Kubrick, filmde Danny’yi oynayan küçük çocuğa karşı her zaman çok kibar ve nazik olmuştur. Film çekilirken 5 yaşında olan küçük çocuk, bir korku filminde oynadığının farkında değildi.

Drama sinemasında oyunculuk yaptığını sanıyordu ve parmağıyla konuşma fikri aklına gelen bir fikirdi.

Filmde renklerin de önemli bir etkisi var. Mavi, kırmızı ve sarı renklerin ağırlıkta olduğu bu sinemada her rengin temsil ettiği bir anlam vardır.

Mavi; Görmezden gelmek anlamına gelen Overlook otelinin Soykırım Kızılderililerinin mezarlığı üzerine kurulmasını temsil eder. Sarı, yaklaşan tehlikeyi sembolize eder.

Filmde kırmızı renk Kızılderili soykırımını temsil ediyor. Sinema da renkleri ile pek çok analize konu olmuştur. The Shininig’in günümüzde hala sevilmesinin ve en iyi korku filmleri arasında olmasının bir nedeni de renk kullanımıdır.

Filmde ayrıca Amerika’nın Kızılderilileri katlettiğine dair birçok sembol var. İnsan ruhunun korkunçluğuna odaklanan bu sinemanın her sahnesinde farklı bir sembol var yani The Shining izledikçe eskimeyen bir yapım çünkü her izlenişte bir başka detay daha fark ediliyor.

The Shining ile sinema dünyasında geniş kitlelere yayılan stedicam tekniği de sinemayı ölümsüz kılan unsurlardan biri olmuştur.

Danny’nin küçük bisikletiyle otel koridorlarında takip ettiği kareler sinema tarihine kazınmıştır. Filmin seti de bu kamera tekniğine uygun olarak tasarlanmış ve Kubrick’in tekniği ustalıkla kullanması ile bu sahneler sinema dünyasında yerini almıştır.

Filmde birçok sembol ve anlam yer almaktadır. Ayrıca gotik unsurları kendine göre uyarlayıp kullanan Kubrick, kendine has teknikleri ile sadece sinemaseverler için değil akademisyenler için de pek çok yazıya bahse girer.

The Shining’in final sahnesindeki fotoğraf ise 43 yıl sonra bile yeniliğini koruyor. Seyircilerin başında soru işaretleri bırakan sinemanın finalinde bir fotoğraf var ve başrol onu görmeden donup kalıyor.

Filmin senaristlerinden Diane Johnson, 2017’de verdiği bir röportajda “Evet, fotoğrafla ilgili bir açıklamamız var ama herkes için biraz ilginç olabilir. Jack aslında orada bulunan hayali bir yaratıktır.” yıllar önce otel ve reenkarnasyonla o otele geldik ama aynı zamanda Jack’in ‘o anda’ başka bir versiyonunu görüyoruz.Bu biraz paradoksal ve çok kafa karıştırıcı, biliyorum.’ sözlerini söyledi.

Filmin finali seyirciyi ikilemde bırakıyor bu yüzden film bittikten sonra da seyirciyle devam ediyor. Filmin ana finalinde Wendy ve Danny var ama yönetmen filmin akışına aykırı olduğu için bu sahneyi göz ardı ediyor.

Film vizyona girdiği dönemde izleyiciler tarafından sevilse de en kötü filmlerin aday gösterildiği Razzie Ödülleri’ne aday gösterildi. Ancak bu adaylık, sinemanın kült yapımlar arasında yer almasına engel olmadı.

Kubrick’in alışılmışın dışında yönetmenliği, oyuncuların inanılmaz oyunculuğu ve iyi düşünülmüş ikonik The Shining, kapsadığı her özelliğiyle günümüzde de popülerliğini sürdürüyor.

Kullandığı teknikler ve film için harcanan emek düşünüldüğünde, The Shining’in 43 yıl sonra bile neden hala sevilip izlendiği anlaşılıyor.